28 Şubat 2013 Perşembe

Çavdar Tarlasında Çocuklar



uzun uzun yazacaktım aslında çavdar tarlasında çocuklar hakkında, ama, insanlardan bunca uzak kalmak isteyen holden'ı insanlara anlatmak istemiyorum nedense. sır gibi saklamak istediğim kitap. herkesin herkesten şikayetçi olduğu ve herkesin şikayet ettiği her şeyi sergilediği bir toplumun üyesi gibi hissediyorum kendimi. en acıklısıysa kendim de bu düzenin bir parçasıyım.

eğer kendinizi yalnız hissediyorsanız, insanlardan söz gelimi değil de gerçekten illallah etmiş bir durumdaysanız ilaç gibi gelecektir size bu kitap. ama elbet yan etkileri de vardır bu ilacın, gözünüzün takıldığı her yer gözünüze batmaya başlar. duvarlara yazılanlar, sigara izmaritini yere fırlatanlar, toplu taşıma aracında yüksek sesle, sırıtarak telefonda konuşanlar...


aslında hepimiz, ister istemez yaşıyoruz bu romanı her gün. sadece holden caulfield gibi cesur değiliz, her şeyi yok sayabilecek kadar... okulumuzu bırakacak kadar, batı kasabasına yerleşip tek kişilik bir hayatı yürekten isteyebilecek kadar. holden kadar egolarımızdan arınabilmiş değiliz ne yazık ki. holden'ı seviyoruz, holden'a sımsıkı sarılıyoruz, fakat bir yandan da zorlanıyoruz; çavdar tarlasında çocukları korumak, bir gelecek planı olamaz diye. hiç birimiz yaşamak istediğimiz gibi yaşayamıyoruz, bunu fazlasıyla hissettiriyor salinger...

yan etkisi: asosyallik



--kitaptan--


"smoke gets in your eyes" şarkısı çalmaya başladı. canlı ve neşeli çalıyordu. çocukların hepsi altın yüzüğü yakalamaya çalışıyorlardı, tabii bizim phoebe de. lanet atın üstünden düşecek diye ödüm kopuyordu, ama bir şey söylemedim, bir şey yapmadım. çocuklar altın yüzüğü yakalamak istiyorlarsa, bırakın yakalasınlar, bir şey söylemeyeceksiniz. düşerlerse düşsünler. onlara bir şey demeniz bundan daha kötüdür.

--kitaptan--

“this is a people shooting hat," i said. "i shoot people in this hat.”
- holden caulfield

15 Ocak 2013 Salı

Zardan Heykel

İngiliz sanatçı Tony Cragg alternatif bir heykel sanatçısı. Modern çalışmalarıyla beraber en çok dikkat çeken çalışmaları zarlarla yaptığı heykeller.

Bazı çalışmaları için:




12 Ocak 2013 Cumartesi

Oscar goes to: ?


Oscar heyecanı başlıyor. Adayları tanıtmadan önce heykelcik hakkında biraz bilgilendirmek isterim.


Ödülün orijinal ismi Academy Award of Merit idi. Ödüle neden Oscar dendiğini tam bilinmemekle birlikte hakkında pekçok söylenti vardır. Bir söylentiye göre Bette Davis'in heykelciği ilk kocası Harmon Oscar Nelson ile özdeşleştirmesi sonucunda,[1] başka bir söylentiye göre ise Akademi'nin kütüphanesinde görevli Margaret Herrick'in heykelciği amcası Oscar'a benzetmesi ile ödülün adı Oscar olarak kaldı. Akademi, Oscar ismini 1939 yılına kadar resmi olarak kullanmamıştır.
Oscar ödül heykelciğini Metro Goldwyn Mayer'in sanat yönetmeni Cedric Gibbons tasarladı. Cedric Gibbons, o anda beş parçalı bir film makarası üstünde elinde kılıcıyla dikilen bir şövalye taslağını çizdi. Bu film makarasının beş halkası oyuncular, film yazarları, yönetmenler, yapımcılar ve teknisyenleri temsil eder.[2] George Stanley heykeli son haline getirdi. Heykelcik 34 santim yüksekliğinde, 3,85 kilo ağırlığında ve 24 ayar altınla kaplıdır.
Oscar heykelciğini kazananlar bu ödülü satamazlar. Eğer ödülden kurtulmak istiyorlarsa ancak Akademi'ye 1 dolar karşılığında satabilirler. (wikipedia.org)
ve işte adaylar:


En iyi film dalında aday gösterilen diğer yapımlar, ''Amour'', ''Argo'', ''Beasts of the Southern Wild'', ''Django Unchained'', ''Les Miserables'', ''Life of Pi'', ''Silver Linings Playbook'' ve ''Zero Dark Thirty'' oldu. 

Oscar'a diğer dallarda aday gösterilenler şöyle sıralanıyor; 

Erkek oyuncu: Bradley Cooper (Silver Linings Playbook), Daniel Day-Lewis (Lincoln), Hugh Jackman (Les Miserables), Joaquin Phoenix (The Master), Denzel Washington (Flight).

Kadın oyuncu: Jessica Chastain (Zero Dark Thirty), Jennifer Lawrence (Silver Linings Playbook), Emmanuelle Riva (Amour), Quvenzhane Wallis (Beasts of the Southern Wild), Naomi Watts (The Impossible).

Yardımcı erkek oyuncu: Alan Arkin, (Argo), Robert De Niro (Silver Linings Playbook), Philip Seymour Hoffman (The Master), Tommy Lee Jones (Lincoln) ve Christoph Waltz (Django Unchained).

Yardımcı kadın oyuncu: Amy Adams (The Master), Sally Field (Lincoln), Anne Hathaway (Les Miserables), Helen Hunt (The Sessions), Jacki Weaver (Silver Linings Playbook).

Yönetmen: Michael Haneke (Amour), Benh Zeitlin (Beasts of the Southern Wild), Ang Lee (Life of Pi), Steven Spielberg (Lincoln), David O. Russell (Silver Linings Playbook).

Yabancı dilde film: Avusturya'dan ''Amour'', Şili'den ''No'', Danimarka'dan ''A Royal Affair'', Kanada'dan ''War Witch'' ve Norveç'ten ''Kon-Tiki''.

Uyarlanmış senaryo: Chris Terrio (Argo), Lucy Alibar ve Benh Zeitlin (Beasts of the Southern Wild), David Magee (Life of Pi), Tony Kushner (Lincoln), David O. Russell (Silver Linings Playbook).

Orjinal senaryo: Michael Haneke (Amour), Quentin Tarantino (Django Unchained), John Gatins (Flight), Wes Anderson ve Roman Coppola (Moonrise Kingdom), Mark Boal (Zero Dark Thirty).

Animasyon filmi: ''Brave'', ''Frankenweenie'', ''ParaNorman'', ''The Pirates! Band of Misfits'', ''Wreck-It Ralph''.

11 Ocak 2013 Cuma

Duvarlar

Duvar deyip geçmemek lazım. İlk insandan beri çiziyorlar bir şeyler. Hadi ilk insanın tuali yoktu, şimdikinin derdi ne? 
Ben resim çizebiliyor olsam ben de bu yolu seçerdim. Yaptığı eseri paylaşma isteğiyle ilgili galiba. Keşke bütün duvarlarımız böyle boyansa dedikten sonra duvarı kimin böyle bir sanat eserine çevirdiğini bulamadığım ama İspanya taraflarında olduğunu bildiğim fotoğrafımızı paylaşalım. 

10 Ocak 2013 Perşembe

Argostroloji - Röportaj (18+)


Çoğu insanın parayla aldığı takipçileri kendi tweetleri ile yükselten, yolda yürürken tanınıp fotoğraf çekinmek isteyen fanlara sahip twitter ünlüsü Argostroloji ile beraberiz. Argonun Samimiyeti ile röportajın fazlasıyla eğlenceli ve +18 olduğunu belirtmek isteriz.
-Argostroloji kimdir?

Argostloji mi, Eray Efe mi?

-İkiside siz değil misiniz?

Hayır, orada bir karakter var. Argostroloji başka biri.

-Tamam, Argoyla başlayalım o zaman.

Argo şımarık bir adam, kendine güveni tam olan, pekte hayatı düşünmeyen, kafasına göre takılan bir adam. Eray Efe öyle değil tabi Eray’ın planı programı var. Okulu var.
argostroloi 1

-Tanıyalım Eray Efe’yi de?

Biz yörügüz, dedemin dedesi afyondan kız kaçırıyor sonra bunları sürüyorlar Konya’ya. Orada gelişiyoruz büyüyoruz. Hayvancılık yapıyoruz sonra Konya merkeze geçiyoruz sonrasında da İstanbul’da ki amcam vefat edince İstanbul’a taşınıyoruz. Zeytinburnu’nda top oynayarak büyüyorum. Bakırköy lisesinde okudum. Bildiğin piçtim, kırmızı gözlük geziyordum. Onun dışında Eray psikoloji okuyor bu sene son, inşallah psikoloji mezunu olup manyaklarla uğraşacağım. Uğraşırsam tabi bilmiyorum. Başka meslekte yapabilirim. Tam emin değilim. O konuda daha düşünmedim. Yani 5 sene okuyup gidip bir dükkan açabilirim. Yani öyle bir manyaklığımda olabilir. Sakinliği sever, biraz Oktay kaynarca, biraz Beyazıt Öztürk, birazda Volkan Konak’ım diyebiliriz. Evde oturmayı severim. Çok gezeyim tozayım havasında değilimdir ama dostlarımıda kıramaz çağırdılar mı giderim. En büyük hayalmi çiftlik almak. Bir tane at çiftliği kurmak.  Atlara ayrı bir sempatim var.

-Erken mi yaşlanmış Eray?

Öyle galiba ya, çocukluğumdan beri böyle, sakin duruyorum. Öyle diyorlar ama sen bitmişin ne bu amk diyorlar. Ama şuan param elimde olsun gitmezsem şerefsizim ya. Olsun param Çatalca’da çiftlik kurarım atlarla uğraşırım inek sağarım. Ama yaparım onu yani. Zaten ailemin eski mesleği bu. 100 tane ineğimiz falan büyük baş hayvanlarımız varmış.  Satıp Konya’ya göçmüşler, 6 yaşındada İstanbul’a geldim zaten.  Zeytinburnu çocuğuyum. Şuan Zeytinburnu’nda olan bütün arkadaşlarım teyp hırsızı belki geliştirmişlerdir bilmiyorum. Ben yırttım okudum. Arel üniversitesi Tepekent kampüsünde okuyorum.

-Argostroloji hesabı planlı bir hareket miydi?

Argostroloji başka amaçları olan bir hesaptı, amaçlarını söylemeyeyim şimdi sevgilim götümü keser.  Gerçi anlıyor zaten. Söyleşilerde söylüyorum yine, dürtüyor beni. Yani planlı değildi. Bir gece astrolog Meltem diye sarışın bir hatun vardı. O burç yorumu yaparken bende onunla dalga geçtim. Dalga geçtim derken tiye aldım. Oda Eğlendi güldü. Bu hesap açık bir hesaptı ama ismi çok ahlaksız bir isimdi. Kullanılmıyordu ama 10 kişi falan takip ediyordu. Ben bunu değiştireyim dedim burada yapayım bu işi. Açtım bu hesabı o zaman Eray Efe’de 3 bin takipçim kuzenimin 2.500 takipçisi vardı. Bu hesaplardan retweetledik. Sabah bir uyandık 5000 kişi falan var. Dedim ne oluyor 3 senedir kullanıyorum benim 3 bin kullanıcım var.  Yazdıkça baktım 5-10 15 filan derken, twitter ilk kayıt olurken sol tarafta önerilenlerin oraya aldı beni. Ondan sonra ben zaten uçtum gittim. Kayıt olan beni takip ediyor. Günde 5 bin kişi gelmeye başladı. Sonra oradan beni çıkardılar şerefsizler.  Jack’ede buradan selamlar. Çıkardılar çünkü onaylı hesapları öneriyorlarmış. Bizde onaylayamadık marka olduğu için. İsme ait olmadığı için yüklü para istemişlerdi. İsme ait oluncada Eray Efe olacak, argostrolojinin değişmesi gerekiyor. Oda sıkıntı olur diye kaldı.

-Peki şuan bir hesap açsan aynı başarıyı yakalayabilir misin?

Yok olmaz. Yakalamaz.  Twitterda artık konsept hesaplar tutuyor.  @icsesimiz diye bir hesap var oda benim. Şuan 72 bin falan takipçisi var ama konsept olmadan imkansız yani.

-Argo, küfürlü konuşman mı ilgi çekiyor.

Çok küfür etmiyorum ki artık ben ya. Herkesin günlük hayatında söylediklerini söylüyorum. Söylemeyenleri de samimi bulmuyorum. Nefrette ediyorum açıkçası. Küfretmiyorum diyen insanlara inanmıyorum.  Bir de atarlı yazılar gidiyor. Eski sevgiliye at mesela gidiyor. Ben artık onu da yapmıyorum. Ben bozdum ya. Burçta yazmıyorum.  Ne yapıyorum ben bilmiyorum.

-Burç hesaplarını sevmeyenler hatta nefret edenler mi var nedir?

Onu söyleyenlerin genelde farklı bir burç hesapları var. O hesapların üstüne takipçi atıyorlar. www.twittercounter.com diye site var, kimin ne bok olduğu lap diye grafiklerde çıkıyor orada. Hem hesap açıyor hemde üstüne takipçi atıyor. Yapıyorlar yani atsınlar ben işime bakıyorum.
argostroloji 2

-Twitterdan önce ve sonra var senin için galiba. Neler değişti. Ünlü gibi misin, tanıyorlar mı artık seni?

Tanıyorlar ya. Kuzenime yazdım ‘gel lan starbucksa röportaj yapcaz’ sevgilim oradan hemen ayar verdi bana. Buradan yazmanda çok güzel olmuş falan. Çünkü geçen 2-3 gün önce yaptık 3-4 kere fotoğraf çektirdik.  Beklemediğin anda önüne lap diye atlıyor. Çok garipsiyorum bende alışamadım.

-Şöyle bir şeyde var, oyuncu adam televizyonda görünür, gelişim 

süreci vardır ama senin olayında bir gün öğrencisin, twitter diye bir şey çıkıyor ve hayatın değişiyor resmen.
Tabi ya piyango amk ya. Garip ama yani. Tanıyorlar insanlar daha da tanıyacaklar ilerde.

-Başka neler değişti.

Maddi durumum değişti, 3-5 ekmek parası kazanıyoruz.

-Partiler yapıyorsun partilerden bahsedelim.

Partinin başlangıcı şöyle oldu kemal doğulu var. O benim yakın arkadaşım. O geldi ‘benim çaldığım mekanda parti yapsana’ dedi işletmeci istemiş. İşletmecide güzel insan bir kere yaptık eğlendik. Perşembe günü yaptık ki insanlar görsün perşembe günü bu adam burayı dolduruyor desin.Çünkü Perşembe günü bir yeri doldurmak zor. Her yaptığımda doldu  çok şükür. İbneler 6 da çıkıyor mekandan ya. Eğlence o kadarda olmaz arkadaş ‘4’te çıkın gidin işte,  paramı sayıp gideceğim’ diyorum  ama çokta para kazanmıyorum bakmayın öyle J  Güzel oluyor ya iletişim kuruyorum insanlarla. Çıkıyorum çalıyorum orda. Arada geziyorum fotoğraf çekiniyoruz falan. Dj’liğe de sardım çıkıyorum çalıyorum bende

-Partiyle ciddi ilgileniyorsun videolar falan hazırlıyorsun sanırım.

Evet bu aralar önem vermeye başladım. Başka işlerde de aynı. Görselik görmek istiyor insanlar. Yazı olayı yine bitecek sanırsam.

-Twitter bitecek mi diyorsun?

Twitter bitecek youtube başlayacak

-Youtube yeterince kullanılmıyor mu zaten?

Yok şuan youtube da izliyoruz evet ama bundan para kazanan yok. Dünyada bambaşka şekilde kullanılıyor neler yapan var. Milyoner olan insanlar biliyorum youtube ile berbaber. Yayınladığın videonun tıkına göre ücretler alıyorsun tabi milyonlara ulaşınca sende yürüyüp gidiyorsun. Biz daha çok bilmiyoruz bunu.  Adamın teki çocuğunun videosunu yayınladı 550 bin dolar küsür kazandı. Belki daha değişik siteler çıkar bilmiyorum tabi de. Görsellik ama. Benimde planım var böyle bir site açmayla ilgili ama uğraşamıyorum. Kendi sitem bile açık değil.

-Fenomenler genelde kitap yazıyor, senin aran nasıl edebiyatla?

Kitaptan çok para kazanılmıyor ama biliyor musun, birkaç kişi var kazanan.  Pucca falan. Diğerlerinin bir baskısı 2 -3 bin falan basılıyor orada da kalan pek bir şey olmuyor yani. Kitabın getirisi resmiyete dökmüş oluyorsun.

-Çoğu insanın hayatına dokunuyor ama. Ömür Özdemir vardı o da Okan Bayülgen’le çalışmaya başladı.

Aynen abi değişiyor ya. Okan topladı herkesi. Çok garip bir adam ha. Zamanında sosyal medyaya çok atıp tutan bir insan bir anda geri vitesle ekşi sözlüğü, sosyal medyadan insanları yanına alması çok garibime gitmişti benim.  Akıllı adam ama önyargılı yaklaşıyordum, değişti sonra fikirlerim. En son sigara içme olayını garipsedim. Söyleşide sigara içmesi ne biliyim, garipti yani. Kızın yaptığı da ayrı bir şey.  Okan’ında sen faşistsin diye ortaya çıkması kötü oldu. Ben öğrencilerin yerinde olsam bende sigara yakardım amk. Okan abiye selamlar bu arada.  Seviyoruz

-televizyondan teklif almıştın sanırım en son.

Geliyor ya görmeniz lazım neler geliyor.

-Ciddi bir dizi teklifi vardı ama

Vardı öyle bir şeyde vazgeçtik.

-takip ettigin 60 kişi kim.?

Onlar bi 5 kişi çıkarırsan sevdigim insanlar, işte Oktay abi Oktay kaynarca, serdar Gökalp zaten bana ilk zamanlardan beri destek olan, hande yener, kendi hesaplarım, kuzenim, birkaç  tanede işte fenomen arkadaşlarım, iş için takip ettiklerimde var tabi senartistler Selçuk aydemir murat şeker
-senaryo da yazıyorsun galiba
Bir başladık senaryo yazıyorum demiyelimde. Senaryo ekibindeyim kız arkadaşımla. Yaza doğru bir komedi filmi çıkacak onun senaryo ekibindeyiz. Şuan hatta bir tane filmi gösterimde olan bir yapımcıyla anlaştık. Bu arada kitap bende yazıyorum şimdi :D bitti gibi kitap.

-Neyle ilgili kitap

Burçlarla ilgili yine ama hiç değinmediğim şeylerede değindim. İlişkiler falan. Birçok kategori var garip garip, sex hayatına kadar ineceğim büyük ihtimal.

-Düşündüğün projelerin var mı?

Düşündüğüm çok şey var aslında.

-Gerçekleşebilecekler hangisi

Hepsi gerçekleşebilir aslında.  Ya bende kimsede olmayan bir şey var. Herkesin markaların şirketlerin ihtiyacı olan şey. İnsanlar var bende. Yani ben sizin linkinizide atıcam göreceksiniz muhtemelen çökecek o site. Bundan da %100 eminim. Site çöküyor yani.

-Retweet’ten para kazanan insanlar da var. Bir retweete 5 bin lira alıyorsunuz diye mitler var.

5 binlik bir durum yokta 50-100 liraya atanlar var. Tabi bana da geliyor  ama hepsini kabul etmem imkansız. Adam bana diyor ki marsta bana arsamı sat amk. Marsta arsası varmış onu satacakmışım. Hayır marsta birde. Ay olsa neyse. Böyle çok garip teklifler geliyor ya.  Ben bile şaşırıyorum ya. Mesela adamın teki geçen yazmış ‘kardeşim sen çok aşıksın galiba, bende aşıktım kendimde seni gördüm. Ama o kadar aşık olma, üzülüyorum bak sonra.’ İyi tamam abi yazdım. Ayrılıyorum hemen sen iste.  Yazdım.

-Cevap veriyor musun ya bütün yazılanlara?

Cepsine vermiyorum bazısı çok saçmalıyor. Onlara vermiyorum. Ne haber diyen var onlara da vermiyorum çünkü mail kutusu piç oluyor. Ama samimiyetine güvendiklerime veriyorum yani.

-Facebook kullanıyor musun?

Hiç kullanma isteğim yok ama sayfamı takip ediyorum. Bir tane sayfa var adminimiz var. Bir de kız arkadaşım orada, onun işi reklamcılık, o orada olunca bende oradayım.

-Takip ettiğin fenomenler?

Taci kalkavan, Falanca, benbirpisligim. jokato var birde adam içinden geleni yazıyor ya seviyorum onu. Fenomen demeyelim ama twitter ünlüsü diyelim.

-Pişman mısın argostrolojiden?

Pişmanım. Stroloji ekinden pişmanım. Baksana yalan oldu amk. Önüne gelen stroloji. İsmini kouyor ahmetstroloji bilmem ne. Ben stroloji görünce spamlıyorum yani. Dedigim gibi bende düşünüyorum değiştirmeyi de kaldı öyle tepki alır diye.

-Pinterest diye bir site var kullanıyor musun?

Yok hayır. Açıyım mı, sen istersen açarım.

-Açabilirsin. Ben şeyi isterim  61. takip ettiğin kişi olmayı.

Yok takip etmem. 
argostroloji 3

-Ne kadar zaman harcıyorsun Twitterda

Bilmiyorum ki, elimde ipad devamlı geziyorum, sıkılınca açıyorum. Burçları yazınca çok sıkılıyorum ama 12 tane amk. O nasıl bir şeyse, niye 7-8 değil ki. Bitmiyor. Artık 2-3 günde bir yazıyorum.

-Ne oldum delisi oldun mu?

Bir ara oldum çünkü o dünyayı bilmiyordum, danıştığım insanlar oldu. Sağolsun yardım ettiler. Sakinleştim duruldum sonra. Hani insanlara hayır demeyi de sevmeyen bir insanım, iyi insanım aslında, özüme iyi bir insanım ama hayır demeyi de öğrendim.

-Hesabı senden başka kullanan var mı?

Kuzenimde şifrem var, arada giriyor, retweet yapıyor. Bende onunkine giriyorum, ‘ben ibneyim, ben gayim’ falan yazıyorum.

-televizyon izliyor musun?

Belgesel izliyorum. Birde  internetten Behzat Ç ile İşler Güçler. 20 dakikayı izledim. İlk bölümü 20 dakika diyor 90 dakika sürüyor amk. O dizi biter abi çok kalmaz. 90 dakikalık dizi olamaz.

-Öyle bir format mı getirmeye çalışıyorsun?

Ya aslında teklif aldım ben 3 büyük kanalın birinden. Dizi yaz dediler, projeyi de verdiler elime, ‘bundan olmaz bu tutmaz’ dedim. Olmayacak bir şeyin altına imzamı atmam ki. Çok dandik bir konusu vardı izlenmez.

-Mizah konusunda yetenekli olduğunu düşünüyor musun?

Şöyle söyleyeyim bu zaman kadar beni en çok şaşırtan işler güçler oldu. Oradaki espriler başka ama diğer dizilerin aynısını yazabilirim.

-Kendini yeterli görüyor musun?

Evde ansiklopedi gibi senaryo kitabı var amk. Yeterli görünür mü, hiç ya kolay değil.

-Kolay değil canım yanlış anlama.

Yok yanlış anlamıyorum dur sen kayıt cihazını kapat görüşürüz.

-yok Zeytinburnu çocuğusun ama bizde çekmece çocuğuyuz.

Atarlı semtin giderli çocuğu (gülüşmeler)

-Bizden sonra ajansa gideceksin.

Evet

-Yeni bir iş mi var?

Sanane (gülüşmeler)

-şımarma var mı biraz

Yok be abi valla fotoğraf çekmeye geldiklerinde bile bir garip oluyorum. Ne benim fotoğrafımı çekmek istiyorlar amk falan diyorum

-Müzikler aran nasıl?

Müzikle iyi ya, türkü seven bir insanım ben. Haluk levent volkan konak, popta hande yener, arabeskte  Orhan gencebay. Şiirde severim, çok severim hatta. Yılmaz Erdoğan, Ahmet Selçuk, Can Yücel, Ceyhun yılmaz, Kerem Alışık, Cemal Safi’nin şiirleri, hatta şiiri Cemal Safi’nin benim adım aşk şiiriyle sevmişimdir.  Ney üflüyorum birde, meraklıyım o işlerde.(gülüşmeler)

-Kitaplarla aran nasıl?

Çok okuyamıyorum ama okudum mu bırakmam. Atatürkte öyleymiş. En sonda Secret’ı okudum. Sikrıt. Öyle bişi yok ama yalan kitap yani.

-Burcun?

Boğa

-Sevdiğin renk?

Bok rengi, siyahımsı, siyahımtırak.

-En sevdiğin hayvan?

Pikaçu

-Siyasi görüş?

Ne mutlu türküm diyene.

-Parti kursan yürürsün sanki.

Bana bunu sordular ‘bana bir oy annem verir’ dedim. Ben bile bana oy vermem.

-Milleti örgütlemeye kalksan toplarsın baya ama.

Ben bir ara ‘taksimde kavga var gelecekler fav’lasın’ dedim sadece kızlar fav’ladı.

-Toplanmayı düşünüyor musunuz takipçilerinle?

Çay günü yapmayı düşünüyoruz.

-Kaza geçirmiştin galiba.

Evet. Ucuz kurtuldum ama.

- 410 bin takipçinin duaları mı korumuş seni ?

Sanmıyorum ya ama birisinin duası olmuş olabilir oda Övünç diye bir kardeşimiz bana mail atmıştı 8 ay önce. Maili olduğu gibi yayınlamıştım. İlik kanseriydi Övünç. İnsanlar yardımcı oldular. Onla ilgilendim az çok. Ne kadar ilgilendim bilmiyorum, Allah biliyor onu. Evine gittim görüştüm. Kan lazım oldu, ben veremiyorum kilomdan dolayı ama duyurduk twitterda. Hastaneye gidip geliyordum. Hatta çok duygulandıran bir şey oldu beni hastanede, 2 metre boyunda bir adam koşa koşa içeri gidiyordu. Beni ezecekti az daha, kan vermeye geliyormuş, beni çok duygulandırmıştı o. Twitterın güzellikleri bunlar. Övünç vefat etti ama ailesinden aldığım dualarla kazadan kurtulduğuma inanıyorum.

-Radyoculukta yaptın.

Ben küçüklüğümde Mırc’a girip radyo yayını yapıyordum. Argodan sonra burada da yapayım dedim. Baya da tuttu.  İnsanlar dinledi sabahladık onlarla baya baya. Samimiydim birde orda. Kendim gibi konuşuyordum. Eray vardı yani radyo programlarında. Moralim bozukken arabesk dinlerdik. Beraber içiyorduk resmen.  Görsen fotoğraf paylaşıyorlardı, herkes mi içer ya. 200 tane masa fotoğrafı geliyordu. Sonra profesyonelleştirmek istedik. Sağolsun serdar abide o konuda bize yardımcı oldu ama sponsor mevzuları yüzünden tıkandı. Şimdi sponsor var vakit pek yok.  Arada yapıyorum ama yine.

-Son olarak ne demek istersin takipçilerine

Her şeyi ciddiye almayın abi, her yazdıgımı ciddiye almayın. Bugün bir tane Atv’de çalışan sarışın bir kadın. Ben kızınız oldu diyen doktoru döverim yazdım, bir ton saydırmış. Babanda seni dövseydi böyle olmazdın falan yazmış. Ya dedim sakin ol ablacım ya.  Benim bir önceki tweetim ben uçuyorumdu amk. Onada mı inanıyorsun, uçuyormuyum ben? Her söylediğimi ciddiye almayın. Benim eğlenceme hiç kimse karışamaz ki. İstediğim şeyleri yazdığım için o kadar takipçim var beğenmiyorsan takip etme.

Röportaj : Gökhan Koyuncu



8 Ocak 2013 Salı

Sanat, Sokakta!



“Ben müziğin bir şeyleri değiştirebileceğine inananlardanım” Böyle diyor Siya Siyabend. Müziğin dünyayla kurulabilecek en sağlam bağlardan biri olduğuna dair sarsılmaz bir inanç besliyorlar. Aslına bakarsanız sanırım tek sağlam bağları da o.  Bu yüzden kendilerini en güvende hissettikleri yerde müzik yapıyorlar: sokakta.  Müziğin bu hali tamamen doğal, rahat ve samimi. Çoğu ülkede en olmadık şehirlerde bile birçok örneği mevcut ve tamamen normal karşılanır iken, bizde henüz İstiklal Caddesi’nden pek çıkılamadı.  Sanırım kartonların üzerinde oturup salaş kıyafetlerle gülüp eğlenerek müzik yapan insanlara deli gözüyle bakmamamız için birazcık daha zamana ihtiyacımız var. Aşağıdaki 3 grup, daha çok İstanbul’un arka sokaklarında tanınan, çöpçüsünden bankacısına kadar herkesin bir şekilde kalbine dokunan müzik yapan insanlardan oluşuyor.  

Light in Babylon

Dünyayı gezdikleri halde İstiklal Caddesi’ni evleri yapmış bir grup kendileri.  3-4 kez denk gelip oradan öylece geçip gitmemi engellemişlikleri vardır. Barışa inanan ve bu yolla dünyayı daha iyi bir yer haline getirmeyi hayal eden kalplere sahipler.  2009’da kurulup 2 albüm yapmışlar.  (2009 – İstanbul / 2011 -
 Life Sometimes Doesn't Give You Space ) Etnik müzik olarak adlandırdıkları şarkıları sokağa yayan vokalistleri İran asıllı İsrailli Michal Elia Kamal müthiş bir sese sahip. Gitarda ise Fransız yavuklusu Julien Demarque var :) Santurla inanılmaz bir aşk yaşayan Metehan Çiftçi ise grubun Türkiye ayağı gibi.  Videoda görünen çok ufak bir kısım, asıl İstanbul’a yolunuz düşerse Taksim’e girdiğiniz anda kulağınıza çalınan melodilerini duymazdan gelmezseniz enfes bir şeyle karşılaşacağınızı garanti ederim. 


Siya Siyabend

Sokak ve müzik bir araya geldiğinde Siya Siyabend’i hatırlamamak, büyük ayıp! Sokağın içinde doğup orada büyüyen, hayatla alıp verdikleri her şeyin sokaktan geldiği bir grup olan 1994 doğumlu Siya Siyabend, müzik yapmaya başladığında etraflarında hatırı sayılır bir kalabalık toplanıyor. 4 albümleri mevcut. Daha çok şehrin tehlikeli çocukları gibi görünüyorlar ama onlara göre asıl tehlike güvenilir görünenler. O yüzden saklamıyorlar kim olduklarını. Özgürlüğe dair bir inançları var ve bunu hakikaten hakkıyla yaşıyorlar. Grup isminin anlamı bir söyleme göre “gölgenin gölgesi” imiş. İlham aldıkları insanlar arasında Edip Cansever, Şeyh Bedrettin, Miles Davis’in isimleri geçiyor. Çok eskiye dayanmalarına rağmen bize tanıtılmaları Fatih Akın’ın Crossing The Bridge – Sound of İstanbul belgeseline dayanıyor. Ki o da muazzam bir yapımdır, sonra değineceğim.  



Koptu Kervan

Sokak müziğinin evrensel olduğunun en iyi kanıtlarından biri, Koptu Kervan. Şimdilerde pek görünmüyorlar ama “müzik yasak” adlı albümleri onları tanımak için fazlasıyla yeterli.  Lazca, Türkçe, İbranice, Kürtçe, Yunanca.. Birçok dilde ezgileri var, gönül istiyor ki susmasın, hep söylensin şarkıları. Ben 2-3 sene önce Olimpos’ta gecenin bir yarısı rastlamıştım onlara, o gün bugündür hep gülümsetirler duyduğumda. Sadece İstanbul’da değiller anlayacağınız, İzmir ve Ankara’nın sokaklarını müzikle doyurmuşlar birçok kere. 68 kuşağının bugüne kalmış çiçek çocukları onlar, rastalı saçları ve çıplak ayaklarıyla. Dilerim bir gün denk gelirsiniz, ben şanslı olandım!  :)


7 Ocak 2013 Pazartesi

Sanat Halk İçinmiş


Ödüllü senaryosuyla Louie dizisinden bir kesit. Komedyen bir adamın hayatının anlatıldığı dizi gerçekten çok başarılı. Amerikan sosyal hayatının belgeseli gibi. Aşağıdaki videoda da tezatlıkların dibine vurulan anlardan birini anlatıyor. Kemanı çalan kişi ile evsizin durumu fazlasıyla traji komik. Bu sahnede nedense sanat halk için sözü geldi aklıma. Birde birbirlerinden ne kadar ayrı habersiz umursamaz takılsalarda evrende bir bütün olarak ortaya çıkıyorlar. Bu elbette dizinin kurgusu ama gerçek hayatta olmadığını kim söyleyebilir ki?

Bu Elmada Birşey Var

Ademin elması bu kadar mı güzel resmedilir. İspanya'dan sokak sanatçısı Sokram'ın çalışmalarından biri. 
Sanatçı Ademe elmayı yedirenin aslında Havva değilde paranın hırsı olarak resmetmiş. Elmanında kadın, mal mülk, para olarak resmedilmesi çok başarılı. 




5 Ocak 2013 Cumartesi

Mabel Matiz


Mabel Matiz'in internet sitesinde biygrafilerinden şu şekilde bahseder:
Mabel adını Kumral Ada Mavi Tuna adlı romanda yer alan Tuna karakterinin takma adından alır. Matiz ise, müziğini en iyi tanımladığına inanarak adına eklediği ve «çok sarhoş, düşkün kimse» anlamlarına gelen eski yunanca kökenli argo bir kelimedir.
Mabel, çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını, müziğinin hammaddesini borçlu olduğunu söylediği, bir Akdeniz kasabası olan Erdemli’de geçirmiştir. İlkokulu Tömük Dr. Mustafa Erden İlkokulu’nda, ortaokul ve liseyi Erdemli Anadolu Lisesi’nde tamamlamış; 2003’te üniversite eğitimi için İstanbul’a yerleşerek 2008’de İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olmuştur. 2011 yılı itibariyle İstanbul Bilgi Üniversitesi İnsan Hakları Hukuku bölümünde yüksek lisans öğrencisidir.
Lise ve üniversite yıllarında kısa süreli gitar ve şan dersleri almış, üniversitede ilk müzik çalışmaları sayılabilecek birkaç cover grubu denemesinden sonra kendi içine dönerek kendi şarkılarını yazmaya ve daha sonradan adını duyuracağı ilk kişisel ev kayıtlarını almaya başlamıştır. 2008’den bugüne, gitar vokal ağırlıklı kaydettiği şarkılarını ve cover demolarını kişisel web sitesi üzerinden anonim olarak yayınlamaktadır. 2009 yazında müziğine büyük ilgi gösteren Engin Akıncı ile tanışarak ilk solo albümünün hazırlıklarına başlamış, proje dahilinde Alper Erinç ve Alper Gemici ile bir araya gelerek albüm için stüdyoya girmiştir. Mabel, müzikal prodüktörlüğünü ve bütün aranjelerini Alper Gemici ile birlikte üstlendiği ve 1 yıldan fazla bir süredir üzerinde çalıştığı, kendi adını taşıyan ilk albümünü 11 Mayıs 2011′de çıkarmıştır.
Adından Söz ettirecek isimlerden. Özellikle vokalin sesi ve coverları dinlenilesi olduklarını açıkça gösteriyor.
Barış Manço - Kara Sevda Coverı

Ve Sezen Aksu - Sultan Süleyman Coverı

4 Ocak 2013 Cuma

Sokakta Hayat Var



Toplum olarak sokağı fazla hafife aldığımızı düşünüyorum. Çoğu zaman kaçıyoruz da ondan. Halbuki sokağa inanırım ben. Sokağın ruhu derindir, kavgası sağlamdır, müziği gerçektir. İsyanı vardır sokağın, hatta bazılarının ideolojisi yazılıdır duvarlarında. Hiçbir zaman kendisine sığınanı yalnız bırakmamıştır ki hayattan ayrı düşünülsün. Asıl sokağın içindedir hayat. O yüzden çok severim onun çocuklarını da, kadınlarını da. Bizim korkuyla geçtiğimiz o kaldırımlar, nefes aldığı ilk andan itibaren ne yaşadığını bile sorgulamasına izin verilmeyen bir güzel kız çocuğunun evidir. Anne ninnileriyle değil de, avlusunda mendil sattığı camiden gelen ezan sesiyle büyüyen o çocuk, gün gelir o sokağın kadını olur. Ayıplanır, dövülür, gene de gitmez evinden. Bilir ki başka yerde yaşayamaz. Ağlar belki, biz duymayız. Yazar o zaman. İmzasız izler bırakır duvarlara, biz işten ya da okuldan çıkıp aceleyle bir yere yetişmeye çalışırken göz ucuyla bakarız o fail-i meçhul izlere. O esnada sokak müziği yapan bir gruptan ince ince bir şeyler duyuyoruzdur, gider 1-2 lira atıveririz önlerine. Hep düşünmüşümdür “ulan insan utanmaz mı o parayı atarken?” diye. Ben hep utanırım çünkü. Neyse, demem o ki sokağa inancını kaybetmemeli insan. Sokakta büyüyen nice nesil varken, korkmamalı ondan gelen sesten. Sokak güzel çünkü, sokak biz, sokak hayat. Örnek yaşamın getirdiği bütün zorunluluklar özgürlüğün tadıyla birlikte orada kırılıyor. Huzur da, isyan da, nefes de orada. Aşağıda da benim şahsen çok sevdiğim “sokak sanatı”ndan bir takım örnekler var, dilerim nicesi gelir!